Fatih Balkis, Markson Günlükleri ile alisik oldugumuz edebi türlere bir meydan okumayla, adeta deneyin deneyini -yapiyor demeyecegim, cünkü bu isi hem yazarken hem okurken hem kurgularken mütemadiyen yapan cetrefilli zihninden samimi bir yüzlesmeyle cikarip- ortaya atiyor. Günlükler bir yandan metni özdesleserek, zihinsellestirerek, metne olan elestirisini özelestiriye dönüstürerek okuyan bir okurun, okurluk kimliginin bir dönemine dair kronigi. Öte yandan okuduklariyla konusan, dertlesen, onlara ve bilahare o metnin icinde ve disinda var olan haline kizan, okuduklarimizla var oldugumuzu, okuduklarimizda evrimlestigimizi, okuduklarimizla ben, sen, o oldugumuzu derinden idrak etmekle kalmamis, bu gercekligi her nefesinde soluyan bir okur-yazarin ve de öz benligimizin bu evrimlesmede türeyen, cesitlenen benlerimizle ortaklasaci caresizligine ve susmanin asli, hakiki ve mesru dogasini kendinden bilen bir yazarin, bu evrimsel cesitliligin bir orta yolunu bulma karmasasi da bir yandan kendini dayatirken, kendi sözünü -cevval ve acimasiz bir dürüstlükle desip cikarip- etme temel dürtüsünün kaypakligina dahi bir meydan okumasi. Kisacasi bütün cepheleriyle yazina, okura, yazara, edebiyatin bizi tekrar tekrar tadil ve insa etmesine dair, ama olabildigince keskin, acimasiz bir ic dökme. Pasif okurun bir sayfa bile dayanamayacagi bu metin, tam da Baht Dönüsü, Fars ve Karacam Ormaninda ile bag kurdugu okurun direncinin disine göre.